BiTCOiN
BTC

Bitcoinin Teknolojik Öğretileri

Bitcoin’den Ne Öğrendik? — Part 1

Bitcoin Nedir? Bu sorunun her yeni tanımla zenginleşen birçok cevabı var. Bitcoin hem sosyal hem de maddi etkileri olan bir fenomendir. Bir başka açıdan da teknolojik bir gelişmedir. Onu çoğu açıdan etkileyici kılan asıl şey ise birçok disiplinin kesişimi olmasıdır. Herkes gibi uzun süre anlamlandıramadığım bu yeniliği araştırmaya ben de bir süre önce karar verdim. Her ne kadar bu makale bu dizinin ilki olsa da, görünürde sonu olmayacak şekilde tökezlemeye devam ediyorum ve sizi yanımda benimle yanılmaya davet ediyorum.

Bu kişisel bir yolculuğun ilk bölümü. Her şey: “Bitcoin’den ne öğrendin?” isimli bir makaleye rastlamamla başladı. Bu soru aynı zamanda, öğrendiğim bazı şeyleri ana hatlarıyla anlatmak için beni bu diziyi yazmaya iten motivasyonu oluşturdu.

I: Bitcoin’in Teknolojik Öğretileri
II: Bitcoin’in Felsefi Öğretileri
III:Bitcoin’in Ekonomik Öğretileri

Birinci bölüm Bitcoin’i teknoloji merceğinden inceleyerek öğrendiğim yedi şeye değinecek. Bitcoin her geçen gün gelişen ve genişleyen bir evrendir. Bütün kitaplar bu kozmosun küçük, özel kısımları üzerine yazılmıştır. Ve tıpkı kendi evrenimizde olduğu gibi, genişleme hızlanıyor gibi görünüyor.

İkinci bölüm, Bitcoin’den öğrendiklerimi felsefi bir mercek ekseninde incelemelerimi içerecek. Bunu da belirli ikimlemler üzerine yapma taraftarıyım: değişmezlik ve değişim, kopyalama ve kıtlık, Bitcoin’in köken öyküsü ve kimliği, replikasyon dünyasında yer alma, para ve bilgi.

Üçüncü ve son bölümde ise, Bitcoin’in ekonomik öğretilerinin bazılarını ele alacağım: değer kavramı, para ve tarihi, enflasyon ve kesirli rezerv bankacılığı gibi “modern” bankacılığın bazı yönlerinin yeniliğe entegrasyonu.


Ders 1: Rakamların Gücü

Rakamlar hayatımızın önemli bir parçası. Ancak, büyük rakamlar çoğumuzun aşina olduğu değerler değil. Gündelik hayatta karşılaşabileceğimiz en büyük rakamlar milyonlar, milyarlar veya trilyonlarla sınırlı. Milyonlarca insanın yoksulluk içinde olduğuna, banka kurtarmalarına harcanan milyarlarca dolara ve trilyonlarca ulusal borçlara sürekli rastlasak da bizler için çok anlam ifade etmeyen bu değerlerin gerçekte ne anlama geldiği üzerine çok kafa yormuyoruz. Belki de bu sebepten bu rakamlarla karşılaşınca rahat hissediyoruz.

Milyarları hatta trilyonları telaffuz ederken rahat görünsek de, sezgilerimiz zaten bu büyüklükteki sayılarla uğraşırken başarısız olmaya başladı bile. Belirli bir süre geçmesi için kaç milyon/milyar/trilyon saniye beklemek zorunda kalacağınız konusunda bir fikrimiz var mı? Benim gibiyseniz, daha sayıları çarpma aşamasında pes edebilirsiniz.

Örneğimize daha yakından bakalım: Her biri arasındaki fark yani üç büyüklük sırasındaki artış 1⁰⁶, 1⁰⁶, 1⁰¹² şeklinde. Böyle diyince pek bir anlam ifade etmiyor. Bu sebeple geçen zamana odaklanmak daha anlamlı olacaktır:

  • 1⁰⁶: Bir milyon saniye 1½ hafta önceydi.
  • 1⁰⁹: Bir milyar saniye neredeyse 32 yıl önceydi.
  • 1⁰¹²: Bir trilyon saniye önce Manhattan, kalın bir buz tabakası altındaydı.

Modern kriptografinin astronomik dünyasına girer girmez sezgilerimiz de aynı şekilde bizi yarı yolda bırakmaya devam ediyor. Bitcoin, çok büyük sayılar üzerine kuruldu ve güvenliğini bu değerleri tahmin etmenin sanal imkansızlığına dayanıyor. Bu sayılar, günlük hayatta karşılaşabileceğimiz her şeyden çok daha büyük. Yine de Bitcoin’i bir bütün olarak anlamak için bu sayıların gerçekte ne kadar büyük olduğunu anlamak önemlidir.

Somut bir örnek olarak Bitcoin’de kullanılan hash fonksiyonlarından biri olan SHA-256'yı ele alalım. 256 bit hakkında “iki yüz elli altı” olarak düşünmek istiyoruz çünkü bu o kadar da büyük bir değer değil. Gerçekte ise SHA-256'daki sayı, dizilerin büyüklüklerinden bahsediyor — ki bu beyinlerimizin kolaylıkla idrak edemediği bir konsept.

Bit uzunluğu uygun bir ölçüm olsa da, 256-bit güvenlik denince bunu tanımlamak güçleşiyor. Yukarıda bahsedilen milyon (1⁰⁶) ve milyar (1⁰⁹) ‘a benzer şekilde, SHA-256’daki sayı büyüklüğü tam 2²⁵⁶ kadardır.

Peki, SHA-256 tam olarak ne kadar güçlü?

“SHA-256 çok güçlü. MD5'ten SHA1'e geçiş gibi değil. Büyük atılım saldırısı olmadıkça, birkaç on yıl güvenliği sağlayabilir. ”
- Satoshi Nakamoto

Biraz daha yakından bakalım. 2²⁵⁶ aşağıdaki sayıya eşittir:

115 quattuorvigintillion 792 trevigintillion 89 duovigintillion 237 unvigintillion 316 vigintillion 195 novemdecillion 423 octodecillion 570 septendecillion 985 sexdecillion 8 quindecillion 687 quattuordecillion 907 tredecillion 853 duodecillion 269 undecillion 984 desilyon 665 nonillion 640 octillion 564 septillion 39 sextillion 457 kentilyon 584 katrilyon 7000000000000 913000000000 129000000 639000 936.

Bu çok fazla nonilyon eder! Bu numarayı anlamlardırmak neredeyse imkansız. Fiziksel evrende bununla karşılaşabileceğimiz hiçbir alan bulunmuyor. Düşünün ki bu gözlenebilen evrendeki atom sayısından çok daha büyük. İnsan beyni için basitçe anlam ifade etmiyor.

SHA-256'nın gerçek gücünün en iyi görselleştirmelerinden biri, Grant Sanderson tarafından hazırlanan videoda bulunuyor. Aptly “256 bit güvenlik ne kadar güvenli?” isimli videosunda 256 bitlik bir alanın ne kadar büyük olduğunu güzel bir şekilde gözler önüne seriyor. Kendinize bir iyilik yapın ve bu videoyu izlemek için beş dakikanızı ayırın. Diğer tüm 3Blue1Brown videoları gibi sadece büyüleyici değil, aynı zamanda son derece iyi kurgulanmış.

Bruce Schneier, bu sayının perspektifini ortaya koymak için hesaplamanın fiziksel sınırlarını kullanmış: bitleri mükemmel bir şekilde tasvir etmek, güneş sistemimizde bir Dyson küresi inşa etmek ve 100 milyar dolana kadar bir Dyson küresi oluşturmak için kullanılabilecek tüm enerji kaynaklarını ilyar yıl boyunca kullansak bile 256-bitlik bir samanlıkta iğne bulmak için sadece %25'lik bir şansımız olabilir.

“Bu sayıların cihazların teknolojisi ile ilgisi yok; bunlar termodinamiğin izin verdiği maksimum değerlerdir. 256-bit kullanmak yapılabilecek kötü niyetli saldırıların, bilgisayarlar maddeden başka bir şeyden inşa edilinceye veya uzay başka galaksiler keşfedilinceye kadar olanaksız olacağını gösteriyor. ”
- Bruce Schneier

Bunun derinliğini abartmak inanın çok zor. Güçlü şifreleme, alıştığımız fiziksel dünyanın güç dengesini tersine çeviriyor. Çünkü gerçek dünyada kırılmaz birşey yoktur. Yeterince güç uygularsanız, herhangi bir kapı, kutu veya hazine sandığı açabilirsiniz.

Bitcoin’in hazine sandığı ise çok farklı. Kaba kuvvete gerek duymayan güçlü bir kriptografi ile güvence altına alınmış durumda. Bu teknolojinin altında yatan matematiksel varsayımları düşündükçe, kaba kuvvet bizlere tanıdık olan tek kırma yolu olmaya devam edeceğe benziyor. Bu yüzden bizim içimizden hala bir ingiliz anahtarı kapıp sistemi tarumar etmeye çalışmak geliyor. Ancak bu tür bir saldırı bitcoin adresleri için işe yaramayacaktır çünkü kullanılan şifreleme duvarları kaba kuvvetinin çok daha üstündedir. Bin güneşin gücüyle gelsek bile nafile.

Bu gerçeğin sonuçları ve uygulamaları, kriptografik silahlanma çağrısı makalesinde açıkça özetlenmiştir: “Hiçbir kaba kuvvet bir matematik problemini çözemeyecektir”.

“Dünyanın bu şekilde çalışmasının gerekliliği henüz çok anlaşılmıyor. Ama bir şekilde evren kriptolojiye gülümsüyor.”
- Julian Assange

Evrenin gülüşünün gerçek olup olmadığını henüz kimse bilmiyor. Matematiksel asimetri varsayımımızın yanlış olması muhtemeldir ve P’nin aslında NP’ye eşit olduğunu veya şu anda zor olduğunu düşündüğümüz belirli sorunlara şaşırtıcı derecede hızlı çözümler bulmamız kriptolojiyle olasıdır. Durum böyle olursa, kriptografi kullanımı tahmin edilemez artışını sürdürecek ve birçok uygulamada kullanılacaktır.

“Vires In Numeres” = “Rakamlardaki Gücü”
- epii

Vires In Numeres, sadece Bitcoinciler tarafından kullanılan çekici bir slogan değildir. Rakamlarla bulunabilecek aşılmaz bir kuvvetin olduğunun anlaşılması çok önemlidir. Bunu anlamak ve mümkün kılan mevcut güç dengelerinin tersine çevrilmesi dünyaya ve önümüzde yatan geleceğe bakışımızı değiştirebilir.

Bunun doğrudan bir sonucu, Bitcoin’e katılmak için kimseden izin istemeniz gerekmemesidir. Kayıt olmak için sayfa yok, yetkili firma yok, başvuru formu gönderecek devlet kurumu yok. Tek yapmanız gereken bilgisayarınızla büyük sayılar üretmek, hepsi bu. Hesap oluşturmanın merkezi otoritesi sadece matematiktir.

Bitcoin en iyi gerçeklik anlayışımız üzerine kuruludur. Fizikte, bilgisayar bilimlerinde ve matematikte hala birçok soru ve sorun olmasına rağmen, bazı şeylerden oldukça eminiz. Çözüm bulmak ve bu çözümlerin doğruluğunu onaylamak arasında bir asimetri olması işte böyle bir şeydir. Her karmaşık hesaplamada olduğu gibi burada da enerjiye ihtiyaç duyarız. Başka bir deyişle: samanlıkta iğne aramak, elimizdeki sivri şeyin gerçekten iğne olup olmadığını kontrol etmekten daha zordur. İğneyi bulmak ise her şeye değiyor.

Bitcoin’in adres alanının genişliği gerçekten akıl almaz. Özel anahtarların sayısı ise bundan çok daha fazla. Modern dünyamız ise içinde iğne aradığımız bu büyük samanlığı hayal etme fırsatını bize vermiyor. Bitcoin sayesinde bu gerçeğin bir kez daha farkına varıyoruz.

Bitcoin bize sayıların çok güçlü olduğunu öğretiyor.

Ders 2: “Güvenme, Doğrula” Üzerine Düşünceler

Bitcoin, geleneksel para biriminin yerine geçmeyi veya en azından bir alternatif sunmayı amaçlamaktadır. Konvansiyonel para birimi merkezi bir otoriteye bağlıdır; ABD doları gibi yasal ihale veya Fortnite’in V-Bucks gibi modern tekel parası bu merkezi değerlerdendir. Her iki örnekte de, paranızı düzenleme, yönetme ve yayınlama konusunda merkezi otoriteye güvenmek zorundasınız. Bitcoin bu sınırı aşarken güven meselesinden de taviz vermemektedir.

“Geleneksel para biriminin temel sorunu, çalışması için gereken güvene ihtiyaç duymasıdır. […] Bize asıl gereken şey güven yerine kriptografik kanıtlara dayanan bir elektronik ödeme sistemidir.”
- Satoshi Nakamoto

Bitcoin, merkezi bir sunucu ya da güvenilir taraf olmadan, tamamen merkeziyetsizleşerek güven sorununu çözüyor. Üçüncü tarafları ve aracıları bırakın kurum ve kurumlara bile güven duyulması gerekmez. Çünkü merkezi bir otorite olmadığı zaman, güvenilecek kimse yoktur. Bu açıdan merkeziyetsizlik bir inovasyondur. Bitcoin’in esnekliğinin kökü ve hala hayatta olmasının nedeni bizlere sağladığı bu esneklikten gelir. Bu sayededir ki bizler madenciliğe, düğümlere, donanım cüzdanlarına ve evet, blok zincirine sahibiz. Güvenmeniz gereken tek şey, matematik ve fizik anlayışımız ve madencilerin çoğunluğunun dürüst davrandığı (en azından buna teşvik edildiği) bir ağ yapısıdır.

Düzenli dünya “güven ama yine de doğrula” varsayımı altında hareket ederken, Bitcoin “güvenme, doğrula” varsayımı altında hareket eder. Satoshi makalesinin hem giriş hem de son kısmında güvene son vermenin önemini açıkça belirtmiştir.

“Sonuç: Elektronik işlemlerde güvene dayanmayan bir sistem önerdik.”
- Satoshi Nakamoto

Burada “güvene güvenmeksizin” mottosunun çok özel bir bağlamda kullanıldığını unutmayalım. Güvenilir üçüncü şahıslardan, yani paranızı oluşturmak, tutmak ve işlemek için güvendiğimiz aracı kuruluşlardan bahsediyoruz. Yani, bunlar yerine bilgisayarınıza ve teknolojiye güvenmelisiniz.

Ken Thompson’ın, Turing Award dersinde gösterdiği gibi, güven, bilgisayar dünyasında son derece zor bir şeydir. Bir programı çalıştırırken, teorik olarak, kötü niyetli bir müdahale ile çalıştırmaya çalıştığınız programı değiştirebilecek her türlü yazılıma (ve donanıma) da güvenmelisiniz. Thompson’un Güvene Güven Üzerine Düşünceler yazısında özetlediği gibi: “Tamamen kendin yaratmadığın bir koda güvenemezsin.”

Thompson, kaynak koduna erişiminiz olsa bile, derleyicinizin — veya başka bir işleme programının ve donanımının — yazılımı tehlikeye sokabileceğini ve açığın tespit edilmesinin çok zor olacağını göstermiştir. Dolayısıyla, pratikte, gerçekten güvenilmez bir sistem mevcut değildir. Herhangi bir harici yazılım veya yazılım destekli makine yardımı olmadan tüm yazılımınızı ve tüm donanımınızı (montajcılar, derleyiciler, bağlayıcılar vb.) sıfırdan oluşturmanız gerekecektir.

“Sıfırdan bir elmalı turta yapmak istiyorsanız, önce evreni icat etmelisiniz.”
- Carl sagan

Ken Thompson’un bahsettiği hack özellikle zekice ve algılanması zor bir açık sonucu gerçekleşiyor. Herhangi bir yazılımı değiştirmeden çalışabilen ve anlaşılması zor bu hack türüne bir göz atalım. Araştırmacılar, silikon kirliliklerinin kutupsallığını değiştirerek kritik donanımları tehlikeye atmanın bir yolunu buldular. Sadece bilgisayar çiplerinin yapıldığı malzemelerin fiziksel özelliklerini değiştirerek kriptografik olarak güvenli rasgele sayı üretecini manipüle ettiler. Bu değişiklik görülemediğinden, yazılım kurcalamaya yönelik kalkışmaları optik muayene ile tespit edilemedi.

Kulağa korkutucu mu geliyor? Her şeyi sıfırdan inşa edebilseniz bile, altta yatan matematiğe güvenmeniz gerekir. Secp256k1'in yazılımda açık içermeyen eliptik bir eğrisine güvenmelisiniz. Evet, kriptografik fonksiyonların matematiksel temellerine kötü amaçlı yazılımlar eklenebilir ki tartışmalı olarak da olsa bu en azından bir kere gerçekleşti. Paranoyak olmanın iyi nedenleri vardır ve donanımınızdan, yazılımınıza, kullanılan eliptik eğrilere kadar her şeyin kötü bir yazılıma sahip olabileceği gerçeği bunlardan bazılarıdır.

“Güvenme. Doğrula.”

Yukarıdaki örnekler, güvencesiz hesaplamanın olduğu ütopik olduğunu göstermelidir. Bitcoin muhtemelen bu ütopyaya en yakın olan sistemdir çünkü güven imkan dahilinde en aza indirgenmiştir — Ağ mümkün olan her işlemde güveni ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır. Muhtemelen, güven zinciri hiç bitmeyecek, çünkü hesaplamanın enerji gerektirdiğine, P’nin NP’ye eşit olmadığına ve kötü niyetli aktörler tarafından yapılan bir simülasyonda hapsedilmediğinize güvenmeniz gerekecek.

Yukarıdaki örnekler, güvencesiz hesaplamanın olduğu ütopik olduğunu göstermelidir. Bitcoin muhtemelen bu ütopyaya en yakın olan sistemdir çünkü güven imkan dahilinde en aza indirgenmiştir — Ağ mümkün olan her işlemde güveni ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır. Muhtemelen, güven zinciri hiç bitmeyecek, çünkü hesaplamanın enerji gerektirdiğine, P’nin NP’ye eşit olmadığına ve kötü niyetli aktörler tarafından yapılan bir simülasyonda hapsedilmediğinize güvenmeniz gerekecek.

Geliştiriciler, güvene ihtiyaç duyduğumuz noktaları daha da azaltmak için araçlar ve prosedürler üzerinde çalışıyor. Örneğin, Bitcoin geliştiricileri deterministik yapılar oluşturmak için bir yazılım dağıtım yöntemi olan Gitian’ı yarattı. Buradaki fikir, eğer birden fazla geliştirici aynı işlemi çoğaltabiliyorsa, kötü niyetli teşebbüs şansının azaltılması. Kötü niyetli yazılımlar tek saldırı yöntemi değil. Basit şantaj veya zorbalık da gerçek tehditler arasında. Ana protokolde olduğu gibi, ademi merkeziyetçilik yalnızca güveni en aza indirmek için kullanılıyor.

Ken Thompson’ın böylesine zekice işaret ettiği bootstrapping tavuk ve yumurta problemini geliştirmek için çeşitli çabalar sarf ediliyor. Bu tür bir çaba sonucunda bit için yeniden üretilebilir yapılara yol açan, işlevsel olarak ilan edilmiş paket yönetimini kullanan Guix’tir. Sonuç olarak, sunulan ikileşmenin sıfırdan kurularak tahrif edilmediğini doğrulayabildiğinizden, artık yazılım sağlayan sunuculara güvenmek zorunda kalmazsınız. Bu yazı itibariyle, Guix’i Bitcoin derleme sürecine entegre etmek için yazılımcıların uğraşı devam etmektedir.

Neyse ki, Bitcoin tek bir algoritmaya ya da bir donanıma güvenmez. Bitcoin’in radikal ademi merkeziyetçiliğinin bir dayanağı, dağıtılmış bir güvenlik modelidir. Yukarıda değinilen yazılım açıklarını gözardı etmeden söyleyebilir ki; her yazılım ve donanım cüzdanının, her kriptografik kütüphanenin, her düğüm uygulamasının ve her dilin derleyicisinin tehlikeye girme olasılığı oldukça düşüktür. Mümkün, ancak çok düşük olasılıklıdır.

Bir donanıma veya yazılıma güvenmeden özel bir anahtar oluşturabileceğinizi unutmayın. Bir madeni parayı birkaç kez çevirebilirsiniz, ancak madeni paraya ve atış stiline bağlı olarak bu rastgelelık kaynağı yeterince rastgele olmayabilir. Glacier gibi depolama protokollerinin casino sınıfı zarları iki entropi kaynağından biri olarak kullanmanızı tavsiye etmesinin nedeni işte budur.

Bitcoin bizi kimseye güvenmemenin ne demek olduğunu içselleştirmeye zorluyor. Önyükleme sorunu, yazılım geliştirme ve çalıştırmadaki gizli güven zinciri konusundaki farkındalığımızı arttırıyor. Ayrıca, yazılım ve donanımın tehlikeye girebileceği yolları düşünmeye itiyor.

Bitcoin bize güvenmemeyi, doğrulamayı öğretti.

Ders 3: Anlatmak zaman alır.

Çoğu zaman Bitcoin’lerin mayınlı olduğu söylenir çünkü binlerce bilgisayar çok karmaşık matematik problemlerini çözmeye çalışıyor. Bazı problemler çözülecek ve doğru cevabı hesaplarsanız bir bitcoin “üretmiş” olcaksınız. Bitcoin madenciliğinin bu basitleştirilmiş görünümünün aktarılması daha kolay olsa da, bu noktayı biraz kaçırıyor. Bitcoinler üretilmiyor veya yaratılmıyor. Üstelik Bitcoin elde etmek için katlanılan tek sıkıntı belirli matematik problemlerini çözmekten ibaret değil. Burada karmaşıklığı matematiğin yarattığı düşünülse de karmaşık olan, merkezi olmayan bir sistemde zamanı belirlemektir.

Whitepaper’da belirtildiği gibi, iş kanıtı sistemi (diğer bir deyişle PoW madencilik), dağıtılmış bir zaman damgası sunucusu uygulamanın bir yollarından biridir.

Bitcoin’in nasıl çalıştığını ilk öğrendiğimde, iş kanıtı yönteminin yetersiz ve israf olduğunu düşündüm. Bir süre sonra Bitcoin’in enerji tüketimi konusundaki bakış açımı değiştirmeye başladım. İş kanıtının bugün hala 10 BS’da (Bitcoin’den sonra) yanlış anlaşıldığını düşünüyorum.

İş kanıtında çözülmesi gereken sorunlar ortaya çıktığından, birçok insan bunun işe yaramaz bir mekanizma olduğuna tamamen ikna oldu. Odak sadece hesaplama üzerinde ise, bu anlaşılabilir bir sonuçtur. Ancak Bitcoin hesaplama ile ilgili değildir. Bu şeylerin sırası konusunda bağımsız olarak anlaşmaya varmaktır.

İş kanıtı, herkesin ne olduğunu ve hangi sırada olduğunu doğrulayabildiği bir sistemdir. Bu bağımsız doğrulama, yapılan işlemler hakkında çok sayıda tarafça yapılan bireysel bir anlaşmaya, fikir birliğine neden olur.

Radikal olarak merkezi olmayan bir ortamda, mutlak zaman lüksüne sahip değiliz. Herhangi bir saat, güvenilmesi gereken ve saldırıya uğraması muhtemel, sistemin merkezi bir noktası olan güvenilir bir üçüncü partiyi tanıtır ki ilk noktaya geri dönüyoruz. Grisha Trubetskoy’un belirttiği gibi “Zamanlama temel problem”. Satoshi, bu sorunu zekice çözmüştür: iş kanıtı ile sağlanan merkeziyetsiz bir saat geliştirerek. Herkes en kümülatif çalışmalara (dolayısıyla karara) sahip zincirin gerçek olduğunu kabul ediyor ki bu koordineli anlaşma şu anda Nakamoto konsensüsü olarak biliniyor.

“Ağ tanık olduğu veya zincir üzerinde gerçekleşen işlemleri zaman sırasına koyarak belirli bir düzende tutuyor.”
- Satoshi Nakamoto

Zamanı belirlemenin tutarlı bir yolu olmadan, önceyi sonradan ayırmanın tutarlı bir yolu da yoktur. Bu durumda güvenilir bir akış mümkün değildir. Yukarıda da bahsedildiği gibi, Nakamoto fikir birliği, Bitcoin’in zamanını tutarlı bir şekilde söylemenin akıllıca bir yoludur. Sistemin teşvik yapısı, rakiplerin hem açgözlülüğünü hem de kendi çıkarlarını kullanarak olasılıklı, merkezi olmayan bir saat üretir. Bu saatin kesin olmadığı gerçeği önemli değil çünkü olayların sırası herkes tarafından doğrulanarak belirleniyor.

İş kanıtı sayesinde hem iş hem de işin geçerliliği radikal bir şekilde merkezsizleştirilir. Herkes istediği zaman katılabilir veya ayrılabilir. Herkes her zaman her şeyi doğrulayabilir. Sadece bu da değil, herkes doğrulama için başka kimseye güvenmek zorunda kalmadan sistemin durumunu bireysel olarak etkileyebilir.

İş kanıtını anlamak zaman alır. Genellikle sezgiseldir ve kurallar basit olsa da, oldukça karmaşık konseptler barındırır. Bu mekanizma bile tek başına madencilik konusundaki bakış açımızı değiştirmemize yardımcı oldu. Düşünüldüğü gibi işe yaramaz değil. Doğrulama yapıyor; hesaplama değil. Zaman odaklı; blok değil.

Bitcoin bize zamanın belirlemenin — özellikle de merkezi bir yapınız yoksa — zor olduğunu öğretti.

Ders 4: Yavaş hareket et ve bir şeyleri mahvetme

Bir genelleme olabilir, ancak “hızlı hareket et ve bir şeyleri mahvet” hala teknoloji dünyasının nasıl işlediğini özetliyor. Burada yatan fikir ilk seferinde bir şeyleri doğru yapıp yapmamanızın çok da önemli olmadığı, çok dene çok yanıl mantığının proje geliştirme süreçlerinde benimsenmiş olmasıdır. Başarı büyüme ile ölçülür, bu nedenle büyüdüğünüz sürece her şey yolunda demektir. İlk başta bir şey işe yaramazsa, basitçe döner ve yinelersiniz. Başka bir deyişle: yap hep ya hiç.

Bitcoin ise çok farklı değerler üzerine kurulur. Tasarımdan olarak farklı, odaklandığı ihtiyaçlar olarak farklı. Satoshi’nin belirttiği gibi, e-para birimi daha önce birçok kez denenmişti ve önceki tüm girişimler başarısız oldu, çünkü kesilebilecek bir kafa vardı. Bitcoin’in yeniliği ise, kafası olmayan bir canavar olmasıdır.

“Birçok insan, 1990’lardan bu yana başarısız olan tüm şirketler nedeniyle e-para birimini bir kayıp olarak algıladı ve direk olarak reddetti. Umarım, kendilerini mahkum eden sistemlerin yalnızca merkezi olarak kontrol edilen kurumların eseri olduğu açıktır. ”
- Satoshi Nakamoto
Bu radikal ademi merkeziyetçiliğin bir sonucu değişime karşı doğuştan gelen bir dirençtir. “Hızlı hareket et ve işleri kır”, Bitcoin taban katmanında çalışmaz ve asla çalışmaz. İstenirse bile, herkesi yollarını değiştirmeye ikna etmek mümkün olmazdı. Bu dağıtılmış fikir birliği. Bitcoin’in doğası budur.

“Bitcoin’in doğası öyledir ki, 0.1 sürümü piyasaya sürüldüğünde, çekirdek tasarım ömrünün sonuna kadar taşa oturtulmuştur.”
- Satoshi Nakamoto

Bu, Bitcoin’in birçok paradoksal özelliğinden biridir. Hepimiz yazılım olan her şeyin kolayca değiştirilebileceğine inanmışken karşımızdaki canavarın doğası değişimi zorlaştırıyor.

Hasu’nun, Bitcoin’in Sosyal Sözleşmesinin Açılımı yazısında güzel bir şekilde gösterdiği gibi, Bitcoin’in kurallarını değiştirmek ancak bir değişiklik önererek ve Bitcoin’in tüm kullanıcılarını bu değişikliği benimsemeye ikna ederek mümkündür. Bu durum Bitcoin’i, yazılım olmasına rağmen değişime karşı oldukça dirençli hale getirir.

Sahip olduğu esneklik, Bitcoin’in en önemli özelliklerinden biridir. Kritik yazılım sistemlerinin kırılgan olmaması gerekir; Bitcoin ise bunu sosyal ve teknik katmanının etkileşimi ile garanti altına alıyor. Parasal sistemler doğası gereği zayıftır ve binlerce yıldır bildiğimiz gibi, merkezi kurumlar tarafından güvence altına alınmaya mahkum olmuşlardır.

“Yağmur yağdı, sel geldi, rüzgarlar esti ve o eve çarpıp durdular; o ise düşmedi, çünkü kayaya kuruluydu. ”
- Matta 7: 24–27

Bu benzetmede Bitcoin ev değil, kaya. Bu kaya değiştirilemez ve manipüle edilemez yeni bir finansal sistemin temelini oluşturur.

Kaya oluşumlarının her zaman hareket içeren ve sürekli değişen yapıda olduğu bilen jeologlar gibi, Bitcoin’in sürekli hareket ettiğini ve değiştiğini görebilmek bizler için de mümkün. Sadece nereye bakacağımızı ve nasıl bakacağımızı bilmeliyiz.

Script Hashleri ve Ayrıştırılmış Tanıklar, yeterli sayıda kişi onayladığında Bitcoin’in kurallarının değiştirilebilir olmasının teknolojinin yararına olduğunu göstermektedir. İşte bu düşünce, Bitcoin’in sağlam temelleri üzerine inşa edilen evlerden biri olan Lightning Network’ün geliştirilmesini sağlamıştır. Schnorr imzaları gibi gelecekteki güncellemeler, Taproot sayesinde düzenli işlemlerden ayırt edilemeyecek olan komut dosyalarının (bknz: akıllı sözleşmeler) yanı sıra verimliliği ve gizliliği artıracaktır. En dayanıklı evler de değişim sonucu ortaya çıkan sağlam temeller üzerine kurulacaklar.

Satoshi, teknolojik olarak yalnızca akıllı bir üretici değildi. Ayrıca, akıllıca kararlar vermenin ideolojik olguları barındırması gerektiğini de anlamıştı.

“Açık kaynaklı olmak, herkesin kodu bağımsız olarak inceleyebileceği anlamına gelir. Eğer kaynak kapalı olsaydı, kimse güvenliği doğrulayamazdı. Bu yapıda bir yazılımın açık kaynak kodlu olması gerektiğini düşünüyorum.”
- Satoshi Nakamoto

Açıklık, güvenlik açısından önemlidir. Açık kaynak, özgür yazılım hareketinde benimsenmesi gereken bir özelliktir. Satoshi’nin işaret ettiği gibi, güvenli protokoller ve bunları uygulayan kodun açık olması gerekiyor du— aksi takdirde belirsizlik ve onun akabinde güvensizlik doğacaktı. Bir başka fayda ise erişilebilir kodun merkeziyetsizliğe olan katkısıdır: çalıştırılabilen, sürerli, değiştirilen, kopyalanabilen ve serbestçe dağıtılabilen bir kod; Bitcoin’in geniş alana yayılmasını sağladı.

Bitcoin’in merkezi olmayan yapısı, onu yavaş ve kasıtlı olarak hareket ettiren bir temel oluşturur. Oysa ki egemen bir birey tarafından kontrol edilen bir düğüm ağı doğal olarak değişime karşı dirençlidir — kötü niyetli ya da değil. Kullanıcıları güncellemeler için zorlamak yerine bireylerin her birini yavaşça bir değişikliği benimsemeye ikna etme yolu kullanılmalıdır. Merkezi olmayan değişikliklerin başlatılması ve dağıtılması süreci, ağa kötü niyetli değişikliklere karşı inanılmaz bir direnç kazandıracaktır. Aynı zamanda, kırılmış şeyleri tamir etmeyi merkezi bir ortamdan daha zor hale getiren de budur, bu yüzden herkes ilk etapta işleri bozmamaya çalışır.

Bitcoin bize yavaş hareket etmenin bir hata değil, gerekli bir özelliklerinden biri olabileceğini öğretti.

Ders 5: Gizlilik ölmedi

Çoğu insana göre, 80'li yıllardan beri mahremiyetten söz etmek pek mümkün değil. Bitcoin’in geçmişi ve yakın tarihteki gelişmesi izlendiğinde bu inanışın çok da doğru olmadığını gözüküyor. Gözetleme ve izlenme büyük oranda zedelenmiş olsa da gizlilik hala hayatta.

Satoshi izlerini örtmek ve kimliğini gizlemek için çok uğraşılıyor. On yıl sonra, Satoshi Nakamoto’nun tek bir kişi, bir grup insan, erkek, kadın ya da dünyayı ele geçirmek için kendini çizen bir zaman yolcusu AI olup olmadığı hala bilinmiyor. Komplo teorileri bir yana, Satoshi kendini Japon bir erkek olarak tanımlamayı seçti.

Gerçek kimliği ne olursa olsun, Satoshi onu saklamakta başarılı oldu. Anonim kalmak isteyen herkes için cesaretlendirici bir örnek oluşturdu: çevrimiçi ortamda gizliliğe sahip olmanın mümkün olduğunu bir kez daha kanıtlamıştı.

“Kriptoloji çalışıyor. Doğru şekilde uygulanan güçlü şifreleme sistemleri, güvenebileceğiniz birkaç şeyden biridir. ”
- Edward Snowden

Satoshi ilk sahte veya isimsiz mucit değildi ve en son kişi de olmayacak. Bazıları ona özenerek yayın stilini kopyaladılar ve paylaşımlar yaptılar, örneğin MimbleWimble’dan Tom Elvis Yedusor, bazıları ise tamamen anonim kalarak gelişmiş matematiksel kanıtlar yayınladılar.

İçinde yaşadığımız garip ve yeni bir dünya. Kimliğin isteğe bağlı olduğu, katkıya dayalı hak kazanmanın kabul edildiği, insanların özgürce işbirliği ve işlem yapabildikleri bir dünya. Bu yeni paradigmalarla rahat etmek için uyum süreci gerektirecek, ancak tüm bunların dünyayı daha iyi hale getirme potansiyeline sahip olduğuna kesinlikle inanıyorum.

Hepimiz, mahremiyetin temel bir insan hakkı olduğunu hatırlamalıyız. Ve insanlar bu hakları kullanıp savundukları sürece, mahremiyet için savaşmaya değer. Bitcoin bize mahremiyetin ve mahremiyet ihtiyacının ölmediğini öğretti.

Ders 6: Cypherpunk kod yazıyor

Birçok harika fikir gibi, Bitcoin yoktan varolmadı. Matematik, fizik, bilgisayar bilimi ve diğer alanlardaki birçok yenilik ve keşiflerin kullanıldığı kümülatif bir bilgi birikimin sonucunda ortaya çıktı. Hiç şüphesiz bir dahi olsa da, Satoshi Bitcoin’i, omuzlarının üzerinde durduğu devler olmadan icat edemezdi.

“Sadece hayal kuran ve umut eden insanlar, ne olayların seyrini ne de kendi kaderlerini etkileyebilirler.“
- Ludwig Von Mises

Bu devlerden biri, cypherpunk hareketinin kurucularından, cypherpunk manifestosunun yazarı olan Eric Hughes. Satoshi’nin bu bildirgeden etkilenmediğini düşünmek zor. Doğrudan ve özel işlemler, elektronik para ve nakit, anonim sistemler, kriptografi ve dijital imzalarla gizliliği korumak gibi Bitcoin’in sağladığı ve kullandığı birçok şeyden işte burada bahsediliyordu.

“Elektronik çağda her an etkileşimde olan bir toplum için gizlilik gereklidir. […] Gizlilik istediğimizden, işlem yapan tarafların yalnızca o işlem için doğrudan gerekli olanın bilgisine sahip olmasını sağlamalıyız. […]

Bu nedenle, bir toplumda gizlilik, adsız işlem sistemleri gerektirir. Şimdiye kadar, nakit ödemede kullanılan birincil sistemdi. Anonim bir işlem sistemi gizli bir işlem sistemi demek değildi. […]

Cypherpunk olarak bizler, anonim sistemler kurmayı amaçlıyoruz. Gizliliğimizi; şifreleme, anonim posta iletme sistemleri, dijital imzalar ve elektronik para ile savunuyoruz.

Cypherpunk kod yazıyor. ”

Cypherpunk umut ve dilekler üzerine kurulmamıştır. Aktif olarak olayların akışına müdahale eder ve kendi kaderlerini şekillendirir. Cypherpunklar kod yazar ve somut adımlar atarlar.

Böylece, gerçek Cypherpunk tarzında, Satoshi de oturdu ve kod yazmaya başladı. Soyut bir fikir alarak dünyaya gerçekten işe yaradığını ispatlayan bir kod yayınladı. Yeni bir ekonomik gerçekliğin tohumlarını eken bu kod sayesinde, herkes yeni sistemin gerçekten çalıştığını ve her 10 dakikada bir Bitcoin’in hala yaşadığını doğrulayabilir.

İnovasyonunun fanteziyi aşıp gerçeğe dönüşmesini sağlamak için Satoshi, whitepaperını yazmadan önce fikrini temellendirdiği kodu yazdı. Ancak bu yazılım süreci onu geciktirmemeli ve süreçte kaybolmamalıydı. Sonuçta, “her zaman yapılacak bir şey daha olacak”tı ve düşünülen şimdi yapılmalıydı.

“Kendimi her sorunu çözebileceğime ikna etmeden önce tüm kodu yazmam gerekiyordu, sonra da makaleyi yazdım.”
- Satoshi Nakamoto

Bugünün sonsuz vaatleri ve şüpheli icra dünyası umutsuzca yeni bir uygulamaya ihtiyaç duyuyordu. Kasıtlı olarak, kendimizi problemleri gerçekten çözebileceğimiz konusunda ikna etmeli ve aklımızdakileri derhal uygulamalıyız. Belki de hepimiz biraz Cypherpunk olmayı hedeflemeliyiz.

Bitcoin bize Cypherpunk’ın kod yazdığını öğretti.

Ders 7: Bitcoin’in Geleceği için Metaforlar

Son birkaç on yılda, teknolojik inovasyonun doğrusal bir trend izlemediğini gözlemliyoruz. Teknolojik tekilliğe inansanız da inanmasanız da, ilerlemenin birçok alanda üstel olduğu inkar edilemez. Sadece bu değil, teknolojilerin benimsenme oranı da hızlanıyor ve biz daha farkına varmadan yerel okul bahçesindeki çimlerde oynayan çocuklar bunun yerine Snapchat kullanıyor. Üstel eğriler, beklenmedik bir hızda değişim gösterme eğilimindedir.

Bitcoin, üstel teknolojilere dayanan bir teknolojidir. Veri dünyamız, 1903'te sabit hatların devreye girmesiyle başlayan teknolojik evlat edinmenin yükselen hızını güzel bir şekilde göstermektedir. Sabit hatlar, elektrik, bilgisayar, internet, akıllı telefonlar; hepsi fiyat-performans ve kabul konusundaki üstel eğilimleri takip ediyor. Bitcoin de onlardan biri.

Bitcoin, yalnızca bir değil birçok ağ etkisi nedeniyle şu alanlarda üstsel bir büyüme izlemiştir: fiyat, kullanıcı sayısı, güvenlik, geliştiriciler, pazar payı ve küresel para olarak kabul görme.

Bebeklik döneminden kurtulan Bitcoin, her gün birçok açıdan büyümeye devam ediyor. Buna rağmen henüz olgunluğa ulaşmadığını görebiliyoruz. İçinde bulunduğu belirsizlik ve anlamlandırma ihtiyacı düşünüldüğünde ergenlik döneminde olduğunu söyleyebiliriz.

2003 TED konuşmasında Jeff Bezos elektriği web’in geleceği için bir metafor olarak kullanmayı seçmişti. Her üç fenomen — elektrik, internet, Bitcoin — teknolojide yeni oluşumları mümkün kılan ağları sağlıyordu. Bunlar geleceğin üzerine inşa edileceği altyapılardı.

Elektrik bir süredir buralardaydı. Bunu artık var kabul ediyoruz. İnternet biraz daha genç, fakat çoğu insan onun da olmadığını hayal bile edemiyor. Bitcoin ise on yaşında ve halk bilincinde bir yer edindiğini söyleyebiliriz. Buna rağmen çoğunlukla yeni nesil tarafından garanti görülüyor. Daha fazla zaman geçtikçe, daha fazla insan Bitcoin’i basit bir şey olarak görmeye başlayacaktır.

1994'te internet hala kafa karıştırıcıydı ve sezgisel değildi. Today Show (Eski Şov) ‘un bu eski kaydını izlemek, şimdi doğal ve sezgisel hissettiklerimizin o zamanlar olmadığını açıkça ortaya koyuyor. Bitcoin ise şuan kafa karıştırıcı ve yabancıdır, ancak tıpkı internetin dijital yapılanmanun ikinci doğası olduğu gibi, harcamaları ve istifleme satışları da geleceğin dünyasında Bitcoin üzerinden gerçekleşecektir.

“Gelecek zaten burada — yalnızca çok eşit dağıtılmamış.”
- William Gibson

1995 yılında Amerikalı yetişkinlerin yaklaşık% 15'i interneti kullanıyordu. Pew Araştırma Merkezi’nden elde edilen tarihsel veriler, internetin hayatlarımıza nasıl sızdığını gösteriyor. Kaspersky Lab tarafından yapılan bir tüketici araştırmasına göre, ankete katılanların% 13'ü 2018'de mallar için ödeme yapmada Bitcoin ve klonlarını kullandı. Ödemeler tek Bitcoin kullanım alanı olmasa da bu iyi bir başlangıç.

1997'de Jeff Bezos, hissedarlara bir mektupta, “İnternet için 1. Gün olduğunu” belirterek internetin bu öngördüğü avantajları üzerine çalışacağını belirtti. Bu gün Bitcoin için hangi gün olursa olsun, kullanılmayan engin miktarda potansiyel aynı bu şekilde gözlenebilmektedir.

Bitcoin’in ilk düğümü, Satoshi’nin genesis bloğunu incelemesi ve yazılımını vahşi ortama çıkarmasının ardından 2009’da çevrimiçi oldu. Düğümü uzun süre yalnız kalmadı. Hal Finney, fikri benimseyen ve ağa katılan ilk insanlardan biriydi. On yıl sonra, bu yazı itibariyle, 10.000'den fazla düğüm Bitcoin kullanıyor.

Protokolün temel katmanı katlanarak büyüyen tek şey değil. İkinci katman teknolojisi olan Lightning Network de hızla büyümeye devam ediyor.

Ocak 2018'de, Lightning Network’te 40 düğüm ve 60 kanal vardı. Nisan 2019'da, ağ 4000'den fazla düğüme ve yaklaşık 40.000 kanala ulaştı. Bunun hala fon kaybının meydana gelebileceği deneysel bir teknoloji olduğunu unutmayın. Yine de eğilim açık: binlerce insan ilgili ve kullanmaya istekli.

it.

Bana göre ağın meteorik yükselişi göz önüne alındığında, internet ve Bitcoin arasındaki benzerlik çok net görülmektedir. Her ikisi de ağdır, her ikisi de üstel teknolojilerdir ve her ikisi de yeni olasılıklar, yeni endüstriler, yeni yaşam biçimleri önermektedir. Nasıl elektrik, internetin nereye gittiğini anlamak için en iyi metaforsa, internet de bitcoin’in nereye gittiğini anlamak için iyi metafor olabilir. Veya, Andreas Antonopoulos’un sözleriyle, “Bitcoin para internetidir”. Bu metaforlar, tarihin kendisini tekrarlamamasına rağmen, genellikle tekerrür ettiğine dair büyük bir hatırlatmadır.

Üstel teknolojilerin kavranması zordur ve çoğu zaman hafife alınır. Bu tür teknolojilere büyük ilgi duysam da, ilerleme ve yenilikçiliğin hızına sürekli şaşırmaya devam ediyorum. Bitcoin ekosisteminin büyümesini izlemek, internetin hızlı bir şekilde yükselişini izlemek gibi. Canlandırıcı ve sürekli öğrenmeye zorluyor.

Bitcoin’i anlamaya çalışma arayışım beni, birden fazla tarihi incelemeye itti. Eski toplumsal yapıları, geçmiş paraları ve iletişim ağlarının nasıl geliştiğini anlamak yolculuğun bir parçasıydı. Telefaxtan akıllı telefona, teknoloji kuşkusuz dünyamızı defalarca değiştirdi. Ağ bağlantılı inovasyonlar özellikle büyük atılımlar yaptılar: yazı, yollar, elektrik, internet. Hepsi dünyayı etkiledi. Bitcoin kullanmaya cesaret edenlerin zihinlerini ve kalplerini değiştirmeye devam edecek.

Bitcoin bize geçmişi anlamanın, geleceğini anlamak için gerekli olduğunu öğretti. Yeni başlayan bir gelecek.

Sonuç

Teknoloji, gerçek dünyadaki sorunları çözmek için bilimsel bilginin uygulanmasından ibarettir. Her teknolojinin verimlilik, maliyet, güvenlik ve diğer birçok özellik açısından önemli çözümler sunması gerekir. Tıpkı bir daireden bir kare elde etmek için mükemmel yalnızca bir çözüm olmadığı gibi, Bitcoin’in sorunlara yaklaşımı da her zaman kusurlu olacaktır.

Da Vinci, bir insanı ortaya yerleştiren Vitruvian Adamı ile çember çizmenin zorlu problemini çözmeye çalıştı. Bitcoin ise çifte harcama problemini, insanları her düğümün arkasına yerleştiren, herhangi bir merkez kavramını etkin bir şekilde ortadan kaldıran egemen bireylerle çözmeye çalışır.

Bitcoin’in kimseye mal olmamış doğası sayesinde bizler, hesap açma ve zamanı belirleme gibi çok kolay kabul ettiğimiz sistemlerin merkeziyetsiz bir yapıda nası yapılabileceğini çözmeye çalıştık. Ayrıca, bu tür sistemlerin şaşırtıcı derecede kırılgan olabileceğini öğrendik. En iyi saldırı noktası her yerde ise bir şeyi nasıl dayanıklı yapabilirdik?

Tüm tuhaflıkları ve görünen eksikliklerine rağmen, Bitcoin şüphesiz işe yarıyor. Yaklaşık 10 dakikada bir blok üretmeye devam ediyor ve bunu sistemli olarak yapabiliyor. Bitcoin ne kadar uzun çalışmaya devam ederse, o kadar çok insan onu kullanmaya başlayacaktır.

“Bir şeylerin çalıştıkları sürece güzel olduğu doğrudur. Sanat fonksiyondur. ”
- Giannina Braschi

Bitcoin katlanarak büyüyor ve disiplinler arasındaki çizgiyi bulanıklaştırıyor. Saf teknoloji dünyasının nerede bittiği ve başka bir alemin nerede başladığı artık açık değil.

Biyolojik sistemlerde olduğu gibi, bir parçanın çıkarılması bütünü etkiliyor gibi görünüyor. Belki de en önemli ders, eğer tam bir resim elde etmek istiyorsak, Bitcoin’in bütünsel olarak, çoklu açılardan incelenmesi gerektiğidir. Tıpkı Bitcoin’den çıkarmanın her şeyi(* öksürük * blok zinciri * öksürük *) yok edeceğini bildiğimiz gibi, Bitcoin bölümlerini ayrı ayrı incelemeye çalışmak da tüm sistemin anlayışını etkiliyor gibi görünüyor.

Yolculuğum devam ediyor ve birinci bölümde de belirtildiği gibi, “Bitcoin’den ne öğrendiniz?” sorusuna verilen yanıtın her zaman eksik kalacağını düşünüyorum. Her durumda, Bitcoin’in felsefesinin, ekonomisinin ve teknolojisinin karmaşık bir geri besleme döngüsü içinde etkileşime girdiğini öğrendik. Öğrenme seyahatimiz devam edecek!

İleri Okumalar

Kaynak: https://medium.com/@dergigi/technological-teachings-of-bitcoin-20420b459417

Çeviren: Deniz Özgür

İletişim: admin@komsukazani.com